2020 - Cilt 4 - Sayı 1

Bu koleksiyon için kalıcı URI

https://hdl.handle.net/20.500.12868/152

Listeleniyor 1 - 18 / 18

Can appendix bending angle be an additional finding to detect acute appendicitis on MDCT?
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Ertan, Nurcan; Akdağ, Tuba; Subaşı, Irmak Durur; Kaya, İsmail Oskay; Hekimoğlu, Baki
Aim: Computed tomography (CT) is frequently used as an imaging modality in the evaluation of acute appendicitis. The most frequently used measurement to detect acute appendicitis is maximal outer diameter of appendix on CT and several studies have reported other CT findings of acute appendicitis, such as thickness of the appendiceal wall, appendiceal wall enhancement, peri-appendiceal free fluid, peri-appendiceal inflammation, peri-appendiceal lymph node, appendicolith and cecal wall thickening. We investigated the value of the appendix bending angle (ABA) as an additional and novel finding in the diagnosis of acute appendicitis. Methods: This retrospective study was conducted after the local ethics committee’s approval. 52 consecutive patients who underwent appendectomies were assigned to the study group. The patients, who underwent abdominopelvic CT for any other reason than acute abdomen, were included as control group. Results: The mean age of the appendicitis group was 41.9±16.0; male predominance was present (n=32, 61.5%). Peri-appendiceal inflammation was seen in 65.4%, peri-appendiceal lymph node was seen in 73.1% and appendicolith was present in 9.6% of the appendicitis group. The mean ABA was 103.0±15.9 degree in study group and 118.8±23,8 degree in control group respectively (p<0.001). The sensitivity of ABA was calculated as 76.9% and the specificity was 58.3% at 113.15 degree which is the best cut-off point calculated by ROC curve. There was no appendicitis over 142.3 degrees. Conclusion: ABA can be used as an additional finding which is decreased in acute appendicitis.
Antegrad serebral perfüzyon ve distal ılımlı hipotermik sirkülatuar arrest tekniğinin endotel fonksiyonuna ilişkin biyobelirteçler üzerine etkisi
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Kubat, Emre; Çalışkan, Aytaç; Ünal, Ertekin Utku; Usanmaz, Suzan Emel; Soran Türkcan, Başak; Sarıtaş, Ahmet; Demirel-Yılmaz, Emine; İrez Aksöyek, Ayşen
Amaç: Bu çalışma, antegrad serebral perfüzyon ve distal ılımlı hipotermik sirkülatuararrest tekniğinin endotel fonksiyonuna ilişkin biyobelirteçler üzerine etkisini standart kalp cerrahisi ile karşılaştırmayı amaçlamaktadır.Materyal-Metod: Asendan aort anevrizması için 28 ° C' da selektif antegrad serebral perfüzyon ve orta derecede hipotermik alt vücut dolaşım durması uygulanan 36 hasta (standart çalışma grubu), konvansiyonel kardiyopulmoner bypass ile standart kalp ameliyatı uygulanan (kontrol grubu) 36 hasta prospektif olarak karşılaştırıldı. Vena kava inferiordan elde edilen kan örneklerinde nitrik oksit, asimetrik dimetilarginin, hidrojen sülfit ve toplam antioksidan kapasite durumu ve laktat seviyeleri incelenmiştir. Klinik sonuçlar ve biyokimyasal parametreler değerlendirildi.Bulgular: Endotel fonksiyonuyla ilgili biyobelirteçler, asimetrik dimetilarjinin dışındaki gruplar arasında benzer bulundu. Asimetrik dimetilarjinin düzeyleri düşüktü, laktat düzeyleri ise kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulundu. Kontrol gruptaki koroner arter hastalarının baskınlığını nedeniyle çıkan sonuçlarda kafa karıştırıcı bir faktör olarak düşünülerek koroner arter hastaları analiz dışında bırakıldığında, asimetrik dimetilarjinin düzeylerinin, iki alt grup arasında benzer olduğu bulundu.Sonuç: Çalışma grubundaki düşük plazma asimetrik dimetilarjinin seviyeleri, endotelyal nitrik oksit sentezinde koruyucu bir role sahip olabilir. Koroner arter hastalığı olan hastalar her iki gruptan da dışlandığında, endotel fonksiyonuna bağlı biyobelirteçler her iki grupta da benzerdi. Bu sebeple antegrad serebral perfüzyon ve distal ılımlı hipotermik sirkülatuar arrest tekniğinin kısa dönemde endotel fonksiyonlarını etkilemediğini düşünmekteyiz.
Brusellozun tanısında yeni bir metot olan Brucella Coombs Gel testin diğer yöntemlerle karşılaştırılması
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Karameşe, Murat; Acar, Osman
Amaç: Bu çalışmada, rutin laboratuvarlarda brusellozun tanısında kullanılan Brucella immuncapture test (BCAP), Rose Bengal (RB), Standart Tüp Aglütinasyon (STA) ve ELISA testleri ile yeni bir serolojik test olan Brucella Coombs Gel Test (BCGT)’in etkinliğinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.Hastalar ve Yöntem: Dâhiliye, enfeksiyon hastalıkları ve pediatri kliniklerinden bruselloz ön tanısı ile laboratuvarımıza gönderilen 107 hastaya ait serum örneklerinde BCAP, RB, STA, ELISA IgG/IgM ve BCGT testleri uygulanmıştır. Cohen’s Kappa testi ile tanı testleri arasındaki uyum istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Ayrıca, BCGT testinin duyarlılık, özgüllük, pozitif ve negatif prediktif değerleri saptanmıştır.Bulgular: Elde edilen verilere göre; 107 hastanın 102’si (95.3%) BCAP testi ile 96’sı (%89.7) RB testi ile 80’i (%74.8) STA testi ile 100’ü (%93.5) BCGT ile 104’ü (%97.2) ELISA IgG testi ile ve 101’i (94.3%) ELISA IgM testi ile pozitif olarak tespit edilmiştir. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda (Cohen’s Kappa Test), BCAP ile BCGT (?=0.824) arasında güçlü uyum saptanmıştır. Ayrıca BCGT testinin duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla %98.08 ve %71.43 olarak saptanmıştır.Sonuç: BCGT insan brusellozunun tanısında kullanılabilecek umut vadeden bir teknik gibi görünen, hızlı, az maliyetli ve yüksek duyarlılığa sahip bir testtir. Ancak, bu testin rutin laboratuvarlarında kullanılabilirliğini destekleyecek daha fazla bilimsel çalışmaya ihtiyaç vardır.
Predatör kongreler
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Şahin, Caner
Bu makalede, yırtıcı kongre organizasyonlarının bilim camiasına verdiği zararlar ve uluslararası literatürdeki yansımaları vurgulanmıştır.
Koksidinialı Hastalarda koksiksin morfometrik değerlendirilmesi ve sınıflandırması
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Özkal, Birol; Avnioğlu, Seda; Candan, Büşra
Amaç: Koksidinalı hastalarda morfolojik ve patolojik anatominin özellikleri sınıflandırmayı amaçladık.Hastalar ve yöntem: Nisan 2015 - Nisan 2018 tarihleri arasında Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesine koksidina yakınması ile başvuran 16 yaş ve üzerindeki hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların oturarak ve ayakta çekilen koksiks ve ön-arka pelvis grafileri retrospektif olarak incelendi.Bulgular: Koksiksin skolyozunun, hipermobilitesinin ve dislokasyonunun sakrokoksigeal açılanma ile ilişkili olmadığı görüldü. Hastaların oturarak ve ayakta çekilen koksiks grafi ölçümlerinde sakrokoksigeal ve interkoksigeal açıları arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki bulundu. Ameliyat olmamış hastalarda sakrum ve koksiks uzunluğu arasında ve interkoksigeal açı ve koksiks uzunluğu arasında ilişki bulundu. Erkeklerde sakrokoksigeal eklem uzunluğu ile sakrokoksigeal açı ilişkili bulundu. Kadınlarda sakrokoksigeal eklemde füzyonun daha düşük olduğu tespit edildi. Sonuç: Koksidina yakınması ile gelen hastalar değerlendirilirken koksiksin tüm düzlemlerde hareket edebilen ve patoloji geliştirebilen bir omurga segmenti olduğu unutulmamalıdır. Bu hastaların yan ve AP pozisyonda oturarak ve ayakta çekilen dinamik direkt grafilerle değerlendirilmesi patolojinin bulunmasında etkili bir yöntemdir. Koksidinalı hastalarının sınıflandırılmasında her üç düzlemde patoloji içeren yeni sınıflandırma gereklidir. Sınıflandırmamızın bu eksikliği gidereceğini düşünmekteyiz.
Tuberoskleroz kompleksi tanılı hastaların değerlendirilmesi
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Karalök, Zeynep Selen; Güven, Alev; Altan, Hüsniye; Öztürk, Zeynep; Ceylan, Nesrin; Gürkaş, Esra
Amaç: Tüberoskleroz kompleksi (TSK) vücutta birçok organın tutulumu ile karakterize, otozomal dominant kalıtım gösteren genetik bir rahatsızlıktır. Bu çalışmada TSK tanı kriterlerinin ve tanı kriterleri dışındaki bulguların sıklığını belirlemek amaçlanmıştır.Hastalar ve Yöntemler: TSK tanılı 35 hastanın verileri geriye dönu?k olarak incelendi. Hastaların tanısı, 2012 yılında güncellenen TSK'nin tanı kriterlerine göre değerlendirildi. Tanısal olmayan kriterler olarak; epilepsi, ilaca dirençli epilepsi, elektroensefalografi (EEG) tiplerini (fokal, diffüz-multifokal ve hiperaritmi) ve TAND'ı (TSC ile ilişkili nöropsikiyatrik bozukluklar) (zihinsel yetersizlik ve / veya otizm ve öğrenme yetersizliği) inceledik.Bulgular: Yirmi bir hasta (%60) nöbet geçirme, 9 hasta (%26) hipopigmente lekelenmeler ve 5 hasta (%14) kardiyak rabdomiyomlar nedeniyle başvurmuştu. Beyin magnetik rezonans göru?ntu?leme (MRG) ile en sık saptanan bulgu kortikal tüberlerdi (%85). Nöbet geçiren hastaların EEG incelemelerinde 5’inde (%24) yaygın ve multifokal epileptik bozukluk, 8’inde (%38) fokal epileptik bozukluk ve 8’inde (%38) hipsaritmi paterni saptandı. Epilepsi tanısı ile izlenen olguların %38’i dirençli epilepsi tanısına sahipti. Ağır derecede entelektüel yetersizlik ve/veya otizm 11 (%32) hastada saptandı. Dirençli epilepsi grubunda böbrek anjiomiyolipomaları olan hasta sayısı anlamlı olarak fazlaydı (p:0.001) ve aynı zamanda tüberoskleroz ile ilişkili nöropsikiyatrik bozuklukların oranı anlamlı olarak epilepsi grubunda yüksekti (p:0.001).Sonuç: Hastalığın multidisipliner bir yaklaşım ile takip edilmesi gerekmektedir. Tanı kriterlerinde yer almasa da epilepsi, entelektüel yetersizlik ve nöropsikiyatrik bozuklukların sık eşlik ettiği akılda tutulmalıdır.
Effect of astaxanthin in imatinib mesylate-induced cardiotoxicity
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Övey, İshak Suat; Öncel, Can Ramazan
Aim: Imatinib mesylate is a tyrosine kinase inhibitor and is approved as a standard first-line therapy of chronic myeloid leukemia. Oxidative stress, as well as intracellular calcium overload and mitochondrial dysfunction, play an important role in chemotherapy-induced cardiotoxicity. The underlying pathophysiological mechanism associated with imatinib-induced cardiotoxicity is not well understood. In the present study, we investigated alterations in calcium influx, oxidative stress and apoptosis through transient receptor potential melastatin 2 (TRPM2) channels. Also, we aimed to investigate if there is a modulator role of astaxanthin in cardiomyocytes during imatinib mesylate-induced cardiotoxicity. Materials and methods: The cells were divided into seven main control groups: imatinib, imatinib+antranilic acid, imatinib+astaxanthin, imatinib+antranilic acid+astaxanthin, astaxanthin and astaxanthin+antranilic acid groups. Cells in the groups were stimulated with cumene hydroperoxide and inhibited with antranilic acid in related experiments for activation and inactivation of TRPM2 channels, respectively. We measured cytosolic calcium, intracellular reactive oxygene, mitochondrial depolarization, caspase 3 and caspase 9 levels.Results: The apoptosis values were significantly lower in the astaxanthin and the imatinib+astaxanthin group than in the imatinib group of cardiomyocytes (p< 0.001). The cell viability values were significantly higher in the imatinib+astaxanthin+antranilic acid (p<0.001) and the imatinib+astaxanthin (p<0.05) groups, than in the imatinib group.Conclusions: As a result, we found that TRPM2 channels were found in cardiomyocyte cells and they were activated by reactive oxygen species. Also, we showed that overactivated TRPM2 channels are associated with increased cytosolic free calcium, oxidative stress and apoptotic cell injury in imatinib mesylate-induced cardiotoxicity, whereas astaxanthin could have a modulator role in this instance.
Ameliyat sonrası geliştirilmiş iyileşme (ERAS) ve anestezi
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Alkaya Solmaz, Filiz; Kırdemir, Pakize
ERAS (Enhanced recovery after surgery) perioperatif yönetimi optimize etmeyi amaçlayan multimodal bir yaklaşımdır. ERAS, organ disfonksiyonunu ve cerrahi stres yanıtını azaltmak için preoperatif, intraoperatif ve postoperatif bakımdaki değişikliklerin bir bütünüdür. Bu kavram hastanın cerrahi stres yanıtını azaltmak, fizyolojik fonksiyonlarını düzeltmek ve iyileşmeyi kolaylaştırmak amacıyla çeşitli uzmanlık alanlarını içeren multidispliner ekipler tarafından yönetilir. Günümüzde değişik cerrahi uzmanlık alanlarında bu gelişmeleri daha da arttırmak amacıyla bu konu ile ilgili protokoller oluşturulmuş ve birçok sağlık kuruluşu hizmetlerini bu kavrama dayalı bir şekilde sunmaktadırlar. ERAS protokollerinin kullanımı ile periopetif ve postoperatif komplikasyonlarda azalma, hasta sağ kalımında ve bakım kalitesinde artış ve hasta memnuniyetinde belirgin gelişmeler sağlanmıştır.
Evaluation of Tp-e interval, Tp-e/QT ratio and Tp-e/QTc ratio in patients with acute pancreatitis
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Güler, Yılmaz; Öncel, Can Ramazan
Aim: Acute pancreatitis may affect cardiovascular system regardless of etiology. Electrocardiographic parameters such as QT interval, corrected QT interval (QTc), Tp-e interval and Tp-e/QT, Tp-e/QTc ratio can be used to evaluate myocardial repolarization. We aimed to investigate the effects of acute pancreatitis on the cardiovascular system and the relationship between ventricular repolarization parameters and the severity of the disease.Methods: Ventricular repolarization parameters (QT interval, QTc interval, Tp-e/QT, Tp-e/QTc ratio) of the patients who were included in the study and diagnosed with acute pancreatitis were compared with the control group patients. In addition, these parameters and Ranson, APACHE II and amylase values were taken into account in all patients in the pancreatitis group and the relationship between the severity of the disease and cardiac parameters was investigated.Results: 60 patients (30 acute pancreatitis and 30 control) were examined. Tp-e interval, Tp-e/QT and Tp-e/QTc ratios were significantly higher in the acute pancreatitis group compared to the control. In addition, Tp-e interval, Tp-e/QT and Tp-e/QTc ratios showed a positive correlation with the Ranson and APACHE II scores and Tp-e interval displayed a positive correlation with amylase levels.Conclusions: Tp-e interval, Tp-e/QT and Tp-e/QTc ratios can be used as a marker for the detection of ventricular arrhythmia risk in acute pancreatitis patients and Tp-e/QT and Tp-e/QTc ratios increased depending on the severity of AP and Tp-e interval increased in parallel with higher levels of amylase. Amylase level alone could be an indicator for increased risk of ventricular arrhythmia in patients with acute pancreatitis.
Bilimsel dergilerin Q değerleri: Anlamı, önemi ve kullanımı
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Asan, Ahmet; Aslan, Ahmet
Bilimsel dergilerin Q değerleri, dergilerin kendi grubunda ve etki faktörüne bağlı sıralamasını belirleyen analitik bir araçtır. Derginin kendi grubu içindeki sıralamasını gösterir, yararlıdır ve akademisyenlerin dergi seçiminde de yol göstericidir ancak akademik yükseltmelerde kullanılmasında dikkatli olunmalıdır. Q değerleri bilimsel alanlara göre değişiklik gösterebilir. Bir derginin Q değeri kısaca, derginin bulunduğu alandaki dergi sayısının dörde bölünmesiyle ortaya çıkan% 25’lik dilimleri gösterir. İlk% 25’lik dilim Q1 değerini alırken, son% 25’lik dilim Q4 değerini alır. Dolayısıyle ikinci% 25’lik dilim Q2, üçüncü% 25’lik dilim ise Q3 değerini alır.
Hidrojen peroksit ile okdisatif stresin indüklendiği BEAS-2B hücrelerinde myrtus communis L. esansiyel yağının antioksidan etkilerinin araştırılması
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Ulutaş, Hayriye Zehra; Gülbol Duran, Gülay
Amaç: Bu çalıs?mada, Myrtus communis L. esansiyel yag?ının, in vitro olarak hidrojen peroksit ile oksidatif strese ug?ratılmıs? insan brons?iyal epitel hücre hattında (BEAS-2B) antioksidan etkilerinin olup olmadıg?ı ve apoptotik yolaklar üzerindeki etkileri aras?tırılmıs?tır. Materyal ve Metod: BEAS-2B hücrelerinde H2O2 ile M. communis L. esansiyel yağının uygun dozlarının belirlenmesinde MTT yöntemi kullanılmıştır. Oksidatif stres oluşumu MDA düzeyi ölçülerek belirlenmiştir. Hücreler; oksidatif strese maruz bırakılan grup (H2O2), tedavili grup (H2O2+M. communis L) ve kontrol grubu olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Her üç grupta MDA düzeyleri ölçülmüş ve apoptotik etkilerin saptanması amacıyla Kaspaz 3, Kaspaz 8, Kaspaz 9 ile p21 genlerinin ekspresyon düzeyleri RT-PCR yöntemi ile saptanmıştır. Bulgular: MTT testi ile uygun dozlar H2O2 için 40 ?M, M. communis L. yağı için 15.625 ?g/ml olarak saptanmıştır. Sag?lıklı hücre grubuyla kars?ılas?tırıldıg?ında, 40 ?M H2O2 maruziyeti uygulanan grupta MDA düzeyinde anlamlı artıs? gözlenirken (p=0,0005), M. communis L. esansiyel yag?ı ile tedavi edilen gruptaki MDA düzeyi kontrol grubu ile benzer düzeyde (p>0.05) bulunmus?tur. 40 ?M H2O2 uygulanan hücrelerde Kaspaz 3, Kaspaz 8 ve p21 genlerinin ekspresyon seviyelerinin sag?lıklı hücre grubuna göre anlamlı bir s?ekilde arttıg?ı (sırasıyla p=0.001, p=0.017 ve p=0,0003), Kaspaz 9 gen ekspresyon seviyesinin deg?is?medig?i (p=0.8) saptanmıs?tır. M. communis L. yag?ı ile tedavi edilen hücrelerde, oksidatif stres modelinin olus?turuldug?u gruba göre Kaspaz 3 gen ekspresyon seviyesinin anlamlı s?ekilde azaldıg?ı saptanmıs?tır (p=0.00007). Sonuç: Çalıs?mamızda, M. communis L. esansiyel yag?ının MDA seviyesini güçlü s?ekilde azaltıcı etkisi oldug?u, ayrıca apopitozu durdurucu bir etki göstererek, teröpatik ajan olarak potansiyeli oldug?u gösterildi. Bu bağlamda M. communis L. yag?ının güçlü bir antioksidan etkiye sahip oldug?u, oksidatif stresten kaynaklanan apoptozisin durdurulmasında etkili oldug?u düs?ünülmektedir.
Effects of anxiety sensitivity on nicotine dependence and smoking cessation success
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Şen, Şeyda; Sönmez, Cemil Işık; Ayhan Başer, Duygu
Aim: In this study, we aimed to investigate the relationship between the anxiety sensitivity levels and nicotine dependence and smoking cessation outcomes in patients referred to the Smoking Cessation Policlinics.Methods: This retrospective study included 286 patients referred to a smoking cessation policlinic between January 2017 and July 2017. Socio-demographic characteristics, Fagerström Test for Nicotine Dependence (FTDN) scores, depression scores measured by the Beck Depression Inventory (BDI), Beck Anxiety Inventory (BAI) and Anxiety Sensitivity Index-3 (ASI) scale scores were retrospectively retrieved from patient medical files. All patients were contacted and the instant smoking status of the patients was recorded.Results: Of the participants, 19.5% (n=56) (including those who did not come to follow-up) had quit smoking and were abstinent at least six months after the quitting date. The mean scores of anxiety sensitivity were significantly higher in moderate/high nicotine dependent patients than in mild nicotine dependent patients (p=0.001 and p<0.001, respectively). The mean scores of anxiety sensitivity and all its subscales were significantly higher in current smokers than ex-smokers (p<0.001 for each).Conclusion: It has been determined that anxiety sensitivity may be a severe barrier to smoking cessation success. Therewithal, anxiety sensitivity is significantly associated with high nicotine dependence. It is essential to evaluate the anxiety sensitivity, anxiety, and depression levels from the first days of patients who are planning to stop smoking. High anxiety sensitivity smokers should be carefully monitored, and treatments should be applied to reduce their anxiety sensitivities to increase quit rates
The contribution of power Doppler mode of endobronchial ultrasound (EBUS) used in mediastinal and hilar lymphadenopathies in the differentiation of benign and malignant lymph nodes
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Uzun, Ruşen; Sadullahoğlu, Canan
Aim: The aim of this study was to investigate the contribution of power Doppler mode used in the differentiation of malignant and benign lymph nodes in patients with mediastinal and hilar lymphadenopathies undergoing diagnostic fine needle aspiration under the guidance of convex probe endoscopic ultrasound (EBUS).Material and Methods: Medical files of patients who underwent EBUS between March 2018 and February 2019 were retrospectively analyzed. A total of 143 lymph nodes of 85 patients were included in the study. The demographic characteristics of the patients with a definite diagnosis and EBUS radiological and sonographic characteristics of the sampled lymph nodes were recorded. As a result of the evaluation of mediastinal lymph nodes with EBUS, the sensitivity, specificity, negative and positive predictive values were calculated for power Doppler mode in the detection of malignant lymph nodes.Results: Of a total of 85 patients, 62 (73%) were males and 23 (27%) were females with a mean age of 62±10.4 (range, 37 to 80) years. In the vascular pattern evaluation, 87 (60.8%) lymph nodes were negative and 56 (39.2%) were positive for malignancy. Comparing final diagnoses and vascular pattern analysis results revealed a statistically significant difference between benign and malignant lymph nodes in favor of power Doppler mode under the guidance of EBUS (p <0.01).Conclusion: Convex probe EBUS can identify the first lymph node to be sampled based on sonographic characteristics of lymph nodes and allow simultaneous imaging and transbronchial fine needle aspiration procedures. Therefore, it may shorten the procedural time and reduce the amount of anesthesia to be used.
Yoğun bakım hastalarında diyabetes mellitus malnütrisyonla ilişkili midir? Diyabet ve malnütrisyon
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Keşkek, Şakir; Zerman, Avsar
Amaç: Hastalık türleri ve tedavi yöntemleri yetersiz beslenmenin alevlenmesine yol açabilir. Bu çalışmada, üçüncü basamak bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) diyabetes mellituslu hastaların beslenme durumunun araştırılması amaçlandı.Yöntem: Yüz doksan iki hasta çalışmaya dahil edildi ve iki gruba ayrıldı. Çalışma grubuna tip 2 diyabetli 77 hasta, kontrol grubuna ise diyabeti olmayan 115 hasta alındı. Beslenme durumu ve riski NRS (Nutritional Risk Screening) 2002, Nutric skoru, MNA (Mini-Nutritional Assessment) ve MUST (Malnutrition Universal Screening Tool) testleri ile değerlendirildi.Bulgular: Gruplar NRS 2002 (3.37 ± 1.84 vs. 3.93 ± 1.72, p = 0.075), Nutric skoru (4.61 ± 1.85 vs. 4.56 ± 1.85, p = 0.869), MNA (8.0 ± 3.1 vs. 7.1 ± 3.2, p = 0.068) ve MUST skoruna (1.62 ± 1.46 vs. 1.81 ± 1.59, p = 0.456) göre benzer bulundu.Sonuç: Bu çalışmada, malnütrisyon riski her iki grupta benzer bulundu. Bu sonuç malnütrisyonun diyabete ek olarak eşlik eden diğer hastalıklarla da ilişkili olduğunu düşündürmektedir.
Bilimsellik ve H-endeksi
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Karahan, Oğuz; Aslan, Ahmet
Bilimsellik, bir akademisyenin veya bir bilim adamının literatüre bilimsel katkısını tanımlayan kapsamlı bir ifadedir. Bilimselliği saptamak için kabul edilen bazı belirleyiciler vardır. h-endeksi, katkıda bulunanların bilimsel seviyesinin tespiti için hali hazırda kullanılan göstergelerden biridir. Bu yazıda h-indeksi ve gerekliliğini açıklamaya odaklandık.
Comparison of efficacy of platelet-rich plasma and extracorporeal shock-wave therapy on pain and functional capacity in patients with Plantar Fasciitis
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Yalçın, Ümit
Aim: Plantar Fasciitis (PF) is one of the most common causes of heel pain. There are various conservative methods for the treatment of PF. Nearly 10% of the patients are refractory to the conservative methods and thus undergo surgical procedures. This study aimed to compare the efficacy of platelet-rich plasma (PRP) injection with that of extracorporeal shock-wave therapy (ESWT) in PF patients. Patients and Methods: The study included 58 patients (40 females), who had complaints for at least 3 months and were refractory to the non-steroidal anti-inflammatory drugs and stretching exercises. The patients who underwent PRP injection (n=29) and ESWT (n=29) were evaluated regarding pain severity by Visual Analogue Scale (VAS) and functionality by Foot Function Index (FFI) both before and at the 3rd month after treatment. Results: In both groups, a significant improvement was observed in the VAS and FFI scores at the 3rd month after the treatment as compared with the pretreatment scores. The improvement in the VAS and FFI scores was significantly greater in the PRP group than in the ESWT group (P < 0.05). Conclusions: PRP can be a more effective method than ESWT in improving pain and functional scores in PF patients. However, further studies are needed on this issue.
Evaluation of ezrin and fascin 1 in the PFOS treated Sertoli cell culture: An in vitro study
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Ordueri, Nazlı Ece Güngör
Aim: Depending on the findings resulting from the knock-downing of ezrin and of fascin 1 in vivo, we aim to show the defects or disruption of the blood-testis barrier (BTB) structure and F-actin bundling after Perfluorooctanesulfonate (PFOS) treatment in primary Sertoli cell culture. Study Design: Primary Sertoli cell isolation was occurred with control and PFOS-treated (20?M) groups. Sertoli cells were prepared for both experiments as 0.5 x 106 cell/ml. Methods: Dual-labeled immunofluorescence analysis to assess co-localization of fascin 1 with ezrin both in Sertoli cells was performed, and Co-IP, by using lysates of seminiferous tubules, was performed using actin and ezrin proteins to identify specific protein-protein interaction with fascin 1. Results: Firstly, we showed that ezrin and fascin 1, which were components of the ectoplasmic specialization were co-localized in the Sertoli cells and also they were interacted each other. Secondly, we indicated that they were dislocated in the PFOS-treated Sertoli cells in vitro. Because of PFOS (20?M), the actin-based cytoskeleton was no longer capable of supporting the distribution and/or localization of actin-regulatory proteins at the cell-cell interface necessary to maintain localization of actin-regulatory at the BTB. Conclusion: In summary, these findings suggest that ezrin and fascin 1 can work together to preserve BTB integrity by regulating F-actin organization in the PFOS-mediated Sertoli cell disruption.
Evaluation of scrotal pigmentation in infants with spectroscopic method and its correlation with 17-hydroxyprogesterone blood levels
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Başaran, Abdurrahman; Küçüksayan, Aslınur Sırcan; Canpolat, Murat; Güney, Sevtap Velipaşaoğlu
Aim: To evaluate the scrotal melanin density in infants using spectrometry and to determine the correlation between spectrometric evaluations, physical examinations and blood 17-hydroxyprogesterone levels. Material and methods: A total of 40 infants were enrolled to the study, 22 of whom were diagnosed by a physician as having scrotal hyperpigmentation and 18 with normal scrotal pigmentation, who were admitted for the evaluation of prolonged jaundice. Age, gestational week, birth weight and scrotal pigmentation noted by the physician were recorded. Spectral data were acquired from scrotum and thigh. A correlation between the spectral measurements and the blood 17-hydroxyprogesterone level was determined by comparing spectral value in the wavelength range of 620-800 nm and 17-hydroxyprogesterone levels. Results: No statistically significant difference was observed between the groups who were categorized by the physician as having “hyperpigmented” or “normal” scrotal color in terms of the infant’s age, gestational week, birth weight, 17-hydroxyprogesterone level or spectrometric values. We observed a strong correlation between 17-hydroxyprogesterone levels and spectrometric values in all groups. Conclusion: This preliminary study is the first one in the literature which evaluates scrotal pigmentation with an objective spectrometric method and determines its relationship with 17-hydroxyprogesterone levels. Further studies are needed to employ this method as a non-invasive, indirect screening test for the screening of congenital adrenal hyperplasia in male infants.

Güncel Gönderiler