2020 - Cilt 4 - Sayı 3
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Romatoloji kliniğindeki ender bir interstisyel akciğer hastalığı sebebi: Sulfasalazinin tetiklediği akut akciğer hasarı olgusu(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Ketenci, Sertaç; Salbaş, Ender; Canbaz, Mustafa; Özşahin, FarukEnfeksiyon , primer akciğer hastalıkları, romatolojik tutulum, malignite ve ilaca bağlı tutulumların hepsi interstisyel akciğer hastalığı bulgularıyla acil servise başvuran bir romatizma hastasında akla gelebilecek ayırıcı tanılardır. İlaçlara bağlı tutulumlar tüm interstisyel akciğer hastalığı olgularının %2.5 -3 arasındaki sebebini oluşturur. Sülfasalazin inflamatuar romatolojik hastalıkların tedavisinde geniş kullanım alanı olan bir ajan olup interstiyel akciğer hastalıklarına oldukça seyrek de olsa sebep olabilmektedir. Ayrıca sülfasalazine bağlı akciğer tutulumu enfeksiyonlar ve romatolojik tutulumları da taklit edip ciddi tanısal karışıklığa sebep olabilir. Biz de bu yazımızda ; nadiren karşılaşılan sülfasalazinin tetiklediği akciğer olgumuz ve bu durumun tedavisine değindik.Öğe Diyabetik nöropatiye genel yaklaşım(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Uzuner, Bora; Ketenci, Sertaç; Salbaş, EnderDiyabetik nöropati (DN), diabetes mellitusun en yaygın komplikasyonudur. Mikro ve makrovasküler hasara neden olur ve çoğu hekim tanıyı kolaylıkla gözden kaçırabilir. Genel olarak; DN tanısı, spesifik olmayan bulgularla başladığı, yavaş ilerleme gösterdiği ve birçok hastalığa ait şikayetlerle karışabileceği için diyabet tedavisi ile uğraşan hekimler tarafından ihmal edilebilir. 2030 yılında dünyada 578 milyon kişinin DN tanısı alacağı tahmin edilmektedir. Kronik hiperglisemi, mikrovasküler yetmezlik, oksidatif ve nitrozatif stres, bozulmuş nörotropizm ve otoimmünite sinir harabiyetine neden olan faktörlerden bazılarıdır. Karıncalanma, yanma, elektrik çarpması benzeri hisler, uyuşma, zonklama, bası, deriye iğne batması gibi parestezik yakınmalar en sık görülen semptomlardır. Diyabetik nöropatide nöronal hasarı tamamen ortadan kaldıran patogenetik mekanizmaların tedavisi yoktur. Tedavinin amacı hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak, ağrıyı kontrol altına almak, komplikasyonları önlemek, oluşan komplikasyonların hızlı ve yeterli tedavisi ve hastanın fonksiyonel kapasitesini korumaktır. Bu derlemede, diyabetik nöropati, tanı ve tedaviye genel yaklaşımı kapsamlı bir şekilde ele almayı amaçladık.Öğe Sıçanlarda indometazin ile indüklenmiş peptik ülser modelinde tarantula cubensis ekstraktının gastroprotektif etkisi(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Çankara, Fatma Nihan; Özmen, Özlem; Savaş, Hasan Basri; Şahin, Yasemin; Günaydın, CanerAmaç: Gastrik ülser, endüstrileşmiş dünyada çeşitli faktörler nedeniyle en sık görülen gastrointestinal hastalıktır. Bununla birlikte mide ülseri, gastrointestinal sağlığın korunması için genellikle tercih edilen proton pompa inhibitörleri (PPI) veya anti-asitler gibi birçok gastroprotektif farmakolojik ajanın kombine kullanılmasından sonra da nüks edebilmektedir. Bu kombinasyonlardaki beklenmedik olumsuz etkiler doğal ürünleri alternatif bir seçenek haline getirir. Bu nedenle, bu çalışmanın temel amacı, tek bir indometasin (40 mg/kg) ile oluşturulan deneysel peptik ülser modelinde doğal bileşiklerden biri olan Tarantula cubensis (TCE) ekstraktının etkisinin araştırılmasıdır.Yöntemler: İndometazin uygulanmasından önce iki doz TCE (0.2 ml/kg) s.k yoldan uygulanmıştır. Tek doz Indometazin (40 mg/kg) uygulamasından altı saat sonra anestezi altında mide dokusu biyokimyasal ve immünohistokimyasal analiz için çıkarılmıştır. Total antioksidan durum/total oksidan durum (TAS/TOS), prostaglandin E2 (PGE2) ve nükleer faktör kappa-B (NF-?B) düzeyleri doku homojenatlarında ELISA ile belirlenmiştir. Kaspaz-3, siklooksijenaz-2 (COX-2), indüklenebilir nitrik oksit sentaz (iNOS) ve tümör nekroz faktörü-alfa (TNF-?) immünohistokimya ile görüntülenmiştir.Bulgular: TCE ile ön tedavi PGE2 düzeylerini artırdı ve toplam oksidatif durumu (TAS / TOS) azaltmıştır. Ek olarak, TCE indometazin uygulamasına bağlı olarak NF-?B düzeylerindeki artışı hafifletmiştir. Histopatolojik ve immünboyama sonuçları, TCE'nin, indometazin uygulamasının sonuçları olan kaspaz-3, COX-2, iNOS ve TNF-?'nın yüksek immünoreaktivitesini azalttığını göstermiştir.Sonuç: Çalışmamız TCE tedavisinin, antioksidan ve antiinflamatuvar etkiler yoluyla indometazine bağlı peptik ülserleri iyileştirdiğini göstermiştir.Öğe Tonsillektomi materyallerinde aktinomiçes(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Günizi, Özlem Ceren; Günizi, HüseyinAmaç: Tonsillektomi çocuk yaş grubunda en sık yapılan ameliyatlardan birisidir. Actinomiçes türleri Gram-pozitif, spor oluşturmayan fakültatif anaerobik bakterilerdir. Aktinomikoz, subakuttan kronik enfeksiyona kadar apse oluşumu ile karakterize bir hastalıktır.Gereç ve Yöntemler: Ocak 2016 - Ocak 2019 tarihleri arasında Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tonsillektomi uygulanan 185 hastanın tonsillektomi materyalleri ile çalıştık.Bulgular: Tonsillektomi yapılan 98 (% 53) erkek ve 87 (% 47) kadın 185 hasta çalışmaya dahil edildi. Ortalama yaş 12.6 (dağılım 3-56) idi. Toplam 64 hastada Actinomiçes varlığı gösterildi.Sonuç: Actinomyces türleri bademcik dokusu florasında fırsatçı enfeksiyona neden olan bakterilerdir. Tonsiller Aktinomikoz kolonizasyonu yetişkinlerde ve büyük çocuklarda daha yaygındır.Öğe Investigation of the endothelial response of super elastic braided stent: An experimental evaluation(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Karahan, Oğuz; Öcal, Naci; Sümer, Tuğçe; Hafız, Erhan; Khalil, EmcedAim: This study aimed to experimentally investigate the vascular biocompatibility of the new super elastic braided stents and ultrasonographically follow up the mid-term outcomes on the blood flow of stent-implanted vessels.Method: After designation of the study steps, stents were implanted into the iliac arteries of two ewes. The preoperative and postoperative blood flow and local findings were noted. The ewes were inspected periodically for abnormal body changes, and the stent-implanted vessels were checked with Doppler ultrasonography. The subjects were sacrificed at six months, and the iliac arteries were examined histopathologically. Results: During follow up an occlusive pattern was not observed in the stent-implanted vessels. The histopathological analysis revealed that both two stent area had no significant neointimal hyperplasia, despite sufficient re-endothelisation at the stent surface. Occlusive or stenotic patterns were not detected in both macroscopic and microscopic findings. Conclusion: According to the mid-term findings, our results show that the new super elastic bare stents have good vascular biocompatibility with high patency rates.Öğe The clinical outcomes of Endovenous Radiofrequency ablation of varicose veins: Two year follow up results(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Sanrı, Umut Serhat; Özsin, Kadir Kaan; Atlı, Fahri; Toktaş, Faruk; Yavuz, ŞenolAim: Our aim was to evaluate the two-year results of radiofrequency ablation (RFA) in the treatment of great saphenous vein (GSV) insufficiency.Methods: A total number of 217 patients who underwent RFA (52.5 % male, mean age 42.7±11.4) were included in the study. RFA was performed in patients with great saphenous vein valvular incompetence and saphenofemoral junction incompetence. Occlusion status was recorded by ultrasonography. Venous clinical severity score (VCSS) was calculated pre- and post-intervention.Results: The mean follow-up period of the patients was 22.2 ± 5.1 months. Cumulative survival rate (Kaplan–Meier) of 24-month follow-up was 84.3%. Complete occlusion rate for GSV was 100%, 98.6% ,97.6%, 97.6% and 97.6% for 1, 6, 12, 18 and 24 months follow up, respectively. VCSS was significantly different before RFA and 4 weeks after RFA (p < 0.001). No major complications were observed in the study.Conclusion: In the treatment of GSV insufficiency, RFA is a safely applied method with high occlusion rates and obvious VCSS score decrease.Öğe Hepatoselüler karsinom tedavisi için etkili terapötikler PIWI Interacting RNA ifadelerini nasıl değiştirir?(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Öner, Çağrı; Altıner, Necdet; Çolak, ErtuğrulAmaç: PIWI interacting RNA’lar (piRNA’lar) herhangi bir protein üretemeyen ancak hücrelerin transkripsiyon ve transkripsiyon sonrası mekanizmalarında etkili olan küçük kodlayıcı olmayan RNA'ların yeni üyeleridir. Günümüzde, kanser hücrelerinin tedavisinde kimyasal bileşikler yerine, hem doğal bileşikler hem de vitaminler uygulanabilirliği araştırılmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız, 4-Hidroksikoumarinin ve aktif D vitamini formunun (1.25-dihidroksivitamin D) hepatoselüler karsinomada piRNA'ların olası ekspresyonları üzerindeki değişiklikleri belirlemektir.Yöntemler: Önceki çalışmamızdan elde edilen verilere göre, optimal zaman ve konsantrasyonu belirlenen 4-Hidroksikoumarin, 1.25-dihidroksivitamin D ve D vitamininin ilaç formu HePG2 hücrelerine uygulandı. Uygulamadan sonra total RNA izole edildi. piR-Hep-1 ve piR-651'in ekspresyonları Gerçek Zamanlı Polimeraz Zincir Reaksiyonları kullanılarak belirlendi.Bulgular: Elde edilen verilere göre, 4-Hidroksikoumarin uygulanan HePG2 hücrelerinde kontrole göre piR-651 ekspresyonunda istatistiksel olarak anlamlı bir artış gözlenmiştir (p< 0.001). Bununla birlikte, 4-Hidroksikoumarin uygulamasından sonra piR-Hep-1 ekspresyonundaki değişim istatistiksel olarak anlamlı değildir (p> 0.05). Buna karşılık, 1,25- dihidroksivitamin uygulaması HePG2 hücrelerinde piR-Hep-1 ekspresyonunu istatistiksel olarak anlamlı şekilde azaltmıştır (p <0.001). D vitamininin ilaç formunun uygulamasından sonra piR-Hep-1 ekspresyonundaki azalma istatistiksel olarak anlamlı değildir (p> 0.05).Sonuç: Tüm bu veriler, piRNA'ların bazılarının hepatoselüler karsinomda özel ekspresyon paternlerine sahip olabileceğini ve bu ekspresyon paternlerinin, uygulanan doğal bileşikler tarafından düzenlenebileceğini göstermektedir. Hepatoselüler karsinomda tek tek etkili olduğu gözlenen maddelerin, beklentilerin aksine farklı piRNA ekspresyon değişikliklerine neden olabileceğini savunmaktayız.Öğe İyonlaştırıcı radyasyona maruz kalan sağlık çalışanlarında radyasyon maruziyeti ve farkındalığının değerlendirilmesi(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Uçar, Murat; Akkoç, Ali; Topçuoğlu, Murat; Öztürk, Sefa Alperen; Demir, MuratAmaç: İyonize radyasyona maruz kalan sağlık çalışanlarında radyasyon maruziyeti ve farkındalığını değerlendirmek.Gereç ve Yöntem: Çalışma Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Süleyman Demirel Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleştirildi. Çalışmaya radyasyona maruz kalan hekimler, hemşireler, sağlık memurları, anestezi teknisyenleri, hasta bakıcıları ve temizlik personelleri katıldı. Çalışmayı gerçekleştirmek için bir sorgulama formu hazırlandı. Bu formda çalışanların demografik özellikleri, maruz kaldığı radyasyon ile ilgili özellikler, bu maruziyete bağlı oluşabilecek etkiler soruldu ve cevaplara göre aralarında ilişki olup olmadığı istatistiksel olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya 81 erkek, 48 kadın olmak üzere 129 sağlık çalışanı katıldı. Radyasyona maruz kalan sağlık çalışanlarının çoğu 10 yıldan daha uzun süredir ve radyasyon kaynağına 3 metreden daha yakın mesafede çalışmaktaymış. Çalışmaya katılanlardan 32 (%24,8) si hiçbir kişisel koruyucu donanım (KKD) kullanmıyordu. Radyasyona maruz kalındığı gün 91 kişi diğer günlerden farklı olarak halsizlik, yorgunluk, baş ağrısı gibi bir şikayet hissediyormuş. KKD kullanımının öğrenim düzeyi ve radyasyon eğitimi almakla ilişkisi olmadığı saptandı.Sonuç: Radyasyona maruz kalan sağlık çalışanlarının çoğu radyasyon ile ilgili daha önce bir eğitim almamış ve KKD’leri düzenli kullanmamaktadır. Bu durum kişinin gün sonunda halsizlik, yorgunluk ya da baş ağrısı gibi şikayetleri olmasına neden olmaktadır.Öğe Thoracic Outlet syndrom: Efficiency of surgery(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Aslaner, OktayAim: In this study, we aimed to evaluate the effectiveness of surgical treatment in patients diagnosed with thoracic outlet syndrome.Patients and Methods: This study was conducted by analyzing the age, sex, occupational distribution, anamnesis and physical examination findings, symptoms, preoperative examinations, operation findings, postoperative complications, postoperative hospital stay and operation results of thirty seven patients who were diagnosed with Thoracic Outlet Syndrome, and were operated on between 1991 and 2004.Results: Most of the patients were in the 15-35 age group (72.97%) and female (91.9%). Most of these cases were housewives (51.4%). The most common symptoms were pain (94.6%) and numbness (78.4%). The most commonly used test in physical examination was the Adson test, which provided an 86% positive rate. The most common pathology encountered in radiological tests was cervical rib anomaly (37.8%). It was found that EMG of upper extremity supported TOS with a rate of 48.6% and arterial doppler of upper extremity supported TOS with a rate of 13,5%. We applied first rib and cervical rib resection scalenectomy and cutting of fibromuscular bands as a surgery by transaxillary approach. A 78.4% complete recovery was observed in the early period after surgery and there was no mortality in any of the cases.Conclusion: In this study, the results were satisfactory in TOS patients on suitable cases and with good surgical technique. Surgical success rate can reach up to 97%.Öğe Koroner arter Bypass greft cerrahisi hastalarının nativ koroner Arterlerinde yeni kronik total Oklüzyon gelişimi(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Çoner, Ali; Akıncı, Sinan; Akbay, Ertan; Budak, Ali Baran; Saba, Tonguç; Müderrisoğlu, HaldunAmaç: Koroner arter bypass greftleme (KABG) cerrahisi hastalarının postoperatif klinik takibinde preoperatif olarak tam tıkalı olmayan nativ koroner arterlerin kronik total oklüde (KTO) hale gelmesi sık görülse de, seyriyle ilgili veriler kısıtlıdır. Çalışmamızın amacı postoperatif dönemde nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişim sıklığını ve bu konuda rol oynayan faktörleri araştırmaktır. Yöntem: Başkent Üniversitesi Hastanesi Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde gerçekleştirilen tüm KABG operasyonları bilgisayar sisteminden tarandı ve postoperatif ilk 6 aylık dönemden sonra rekürren koroner anjiyografi (KAG) prosedürü uygulanan hastalar çalışma grubuna alındı. Rekürren KAG görüntüleri yeni KTO gelişimi açısından değerlendirildi ve nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişimine yol açan demografik ve anjiyografik özellikler lojistik regresyon analizi kullanılarak test edildi.Bulgular: Rekürren KAG yapılmış olan 73 KABG hastası istatistiksel analize dahil edildi (Ortalama yaş 65.2 ± 9.8 yıl; erkek cinsiyet %76.7). Preoperatif olarak tam tıkalı olmayan ve greftlenmiş olan 218 nativ koroner arter incelendi ve 119’unda (%54.5) yeni KTO saptandı. Preoperatif proksimal darlığın ?%90 olması 3 kat daha fazla yeni KTO gelişimi ile ilişkili bulundu (%67.8 vs. %22.2) (p<0.001). İkili antiplatelet tedavisinin nativ koroner arterlerin açıklığını koruyucu rolü olduğu tespit edildi (HR:-0.259; %95 CI:-0.475’den -0.017’ye; p=0.036). Sonuç: Nativ koroner arterlerde postoperatif yeni KTO gelişimi CABG hastalarında sık görülmektedir. Preoperatif darlığın daha ciddi olması ve ikili antiplatelet tedavinin yokluğu yeni KTO gelişimi için temel faktörler olarak bulundu.Öğe The relations of traumatic life events with depression, loneliness, anxiety, posttraumatic growth, and pain in refugee university students(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Şahin, Şengül; Altındağ, Özlem; Elboğa, Gülçin; Elçiçek, Selahaddin; Akaltun, Mazlum Serdar; Altındağ, Abdurrahman; Gür, Ali; Doğan, İlkayAim: The purpose of this study was to investigate the rate of traumatic experiences and the relationship between traumas and anxiety, loneliness, depression, posttraumatic growth and pain, in refugee university students. Materials and Methods: This study was conducted at the Gaziantep University between September 2017 and September 2018. UCLA (University of California, Los Angeles) Loneliness Scale, Posttraumatic Growth Inventory (PTGI), Beck Depression Inventory (BDI), Beck Anxiety Inventory (BAI), Traumatic Events Checklist (T.E.C) were used for assessment purposes. Results: A total of 71 students were included in our study. There was a positive correlation between UCLA and BDI, T.E.C and a negative correlation between UCLA and PTGE. There was a positive correlation between BDI and BAI, T.E.C. A negative correlation was determined between PTGE and BDI and also T.E.C. A significant and positive correlation was observed between duration of pain felt during a day and T.E.C, BDI, and a negative correlation between duration of pain and PTGE. Conclusion: Excessive traumatic experiences were positively related with depression and negatively related with traumatic growth. The duration of pain felt during a day was positively related with the excess of depressive symptoms and traumatic events, however there was no relationship between the presence of pain/localization of pain and assessment scales.Öğe Geriatrik hastalarda obstruktif Uyku Apne Sendromu ve sistemik hastalık birlikteliği(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Akdağ, Mehmet; Bostancı, Aslı; Turhan, Murat; Dinç, OktayAmaç: Uyku bozuklukları merkezimize başvuran yaşlı hastalardaki obstruktif uyku apne sendromu (OSAS) ile sistemik hastalık birlikteliğini ve bunlarla ilişkili parametreleri araştırmaktırHastalar ve Yöntem: Horlama, tanıklı apne, gündüz aşırı uyku hali semptomlarından en az birinden şikayeti olan ve sistemik hastalıkları araştırılan 65 yaş üstü 97 hasta çalışmaya alındı. Hastalar apne hipopne indeksi (AHİ) ve vücut kitle indeksi (VKİ) değerlerine göre 4'er gruba ayrıldı. Sistemik hastalığı olan ve olmayan hastalarda VKİ ile polisomnografi parametrelerinden AHİ, arousal indeksi, en düşük oksijen saturasyonu ve ortalama oksijen desaturasyonu arasındaki ilişki incelenmiştir.Bulgular: Hastaların 71’i (%73.2) sistemik hastalığı olanlar, 26’sı (%26.80) sistemik hastalığı olmayanlar grubunu oluşturmuştur. Sistemik hastalığı olanlarda, sistemik hastalığı olmayanlara göre AHİ değeri daha yüksek saptanmış olup istatiksel olarak anlamlı saptanmıştır(p<0.05). Sistemik hastalık varlığı ile OSAS ve artmış VKİ (VKİ>25) arasında istatiksel olarak anlamlı birliktelik saptanmıştır(p<0.05). Arousal indeksi, en düşük oksijen saturasyonu ,ortalama oksijen desaturasyonu ile sistemik hastalık varlığı arasında istatiksel anlamlı bir birliktelik saptanmamıştır. Kadın ve erkek hastalar arasında sistemik hastalık görülmesi açısından fark saptanmamıştır.Sonuç: Artmış VKİ ve OSAS’ı olan geriatrik yaş gurubundaki hastalar sistemik hastalık varlığı açısından değerlendirilmelidir.Öğe Saygın ve bilinir tıp dergilerindeki trend konular: Covid-19'un etkisi(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Öncel, Can; Aslan, AhmetTıp dergileri, araştırmacılar birçok zorluğun üstesinden gelmeyi başarırken, klinik araştırmaların nasıl geliştiğini yansıtmak için kritik bir rol oynamaktadır. 2020 tıbbi yayınlar için koronavirüs yılı olacak. Covid-19, 2020 yılı itibarıyla Dünya Sağlık Örgütü tarafından salgın viral hastalık olarak ilan edildi. Ekim 2020 itibarıyla, pubmed'de "Coronavirus-Covid-19" araması yaptığınızda; 40.000'den fazla sonuç literatürde yerini buldu. Şimdi bu konuyla ilgili prestijli ve popüler tıp dergilerinin ne kadar ilgili olduğunu gözden geçirmeye çalışacağız.Öğe Does iron-deficiency anemia affect M1 macrophage activation and inflammation?(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Karahan, İrfan; Çifci, Aydın; Dindar Badem, NerminAim: Iron deficiency anemia (IDA) is a prevalent disorder and may be a problem for various systems. Anemia of inflammation has been extensively investigated before, but there is still a lack of knowledge about macrophage activation in IDA. Hence, the aim of this study was to investigate the relationship between IDA and macrophage activation.Patients and Methods: The present study included 88 female subjects. The participants were divided into two groups: 48 IDA patients in the patient group and 40 healthy subjects in the control group. M1 macrophage activation was measured with the triggering receptor expressed on myeloid cells-1 (TREM-1). TREM-1 levels and C-reactive protein were compared between patient and control groups. The relationship between TREM-1 levels and hemogram parameters and iron status was investigated.Results: TREM-1 levels of the patient group were significantly higher than of the control group [124.5 (6.8-770.5) pg/ml vs 48.5 (0.66-401.1) pg/ml, p=0.02], while CRP levels remained similar between the groups. There was no correlation between TREM-1 levels and hemoglobin, mean erythrocyte volume, ferritin, transferrin saturation and serum iron (p =0.96, 0.14, 0.21, 0.16, and 0.26, respectively) in IDA patients. Conclusion: The present study showed that IDA might increase TREM-1 levels and this condition might be a clue of macrophage activation. IDA patients should be considered in terms of pro-inflammatory conditions and further investigations are needed to clarify the association mentioned above.Öğe Comparison of 21 G and 22 G EBUS TBNA Needles Diagnostic Value in Mediastinal and Hilar Lymph Nodes(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Dirol, Hulya; Uzun, Ruşen; Sadullahoğlu, CananAim: EBUS TBNA is an important diagnostic procedure for the intrathoracic lymph nodes. 21 G, 22 G and 25 G needles are used for sampling. Better samples can be expected to be taken via 21 G needle, as the inner diameter of 21 G needle is larger. However, the results of the studies comparing 21 G and 22 G needles are controversial. Methods: The study population consists of patients with EBUS TBNA performed via 21 G needles (Group 1; n=40) and the patients for whom 22 G needles used (Group 2; n=40). The data of patients were retrospectively analyzed. ROSE was performed for all samples.Results: The sensitivity, specificity and diagnostic accuracy of the procedure with 21 G needle was 95%, 85%, 93%, respectively. The diagnostic accuracy of 21 G needle was found to be higher than that of 22 G needle (93% versus 80%). In the procedure performed with 21 G needle, fewer samples were sufficient for the diagnosis than 22 G needle (r = 0.03, p <0.05).Conclusion: The diagnostic accuracy rate of 21 G needle was higher than 22 G needle. According to that result, it is better to prefer 21 G needle. With a 21 G needle, a smaller number of sample was sufficient for diagnosis than a 22 G needle. Diagnostic opportunity with less sample obtained with 21 G needle may provide time advantage to the cytopathologist who performs ROSE. Due to this advantage, in EBUS TBNA with ROSE, 21 G needles can be prioritized.Öğe Effects of endocannabinoids in pentylenetetrazole induced seizures in mice(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Yücel, Engin; Aktuna, Zühal; Keskil, İ?Smail SemihAim: Pentylenetetrazole (PTZ) is an agent widely used for the assessment of putative anticonvulsant drugs and is supposed to induce repetitive firing of nerve fibers as well as shorten the refractory period. Anandamide is an endocannabinoid synthesized in neurons, excreted by depolarization and inactivated very quickly. Ethanol is a psychoactive substance which has an anti convulsive effect after acute application, although repeated administrations of high doses lead to proconvulsant actions. In order to explore whether endocannabinoids are effective in the treatment of epilepsy or not, we aimed to study the effect of anandamide on PTZ induced epileptic seizures in mice by determining which types of cannabinoid receptors are.Methods: In our small animal experimental model, thirty-two Swiss albino male mice weighing 25-35 g were used. During the study, the experimental animals were randomly divided into four groups as the control, anandamide, synthetic analogue of anandamide (WIN 55.212-2), and ethanol and the number of epileptic attacks, duration of the first epileptic attack, the total duration of the epileptic attacks and the latency time to the first attack after PTZ injection, mortality and the day of kindling development were compared in each group. Results: The mortality rate and seizure duration were significantly lower in all of the anandamide, WIN 55.212-2 and ethanol groups. After pre-PTZ injection of ethanol and anandamide, latency periods were significantly higher, without any difference between the groups. However, a similar relationship was not present between WIN 55.212-2 and ethanol.Conclusion: Our data showed that the antiepileptic effect of endocannabinoid anandamide observed was due to the its solvent, ethanol; however this effect was not found with its analogue WIN 55.212-2. Although both endocannabinoids resulted in interaction in the cannabinoid receptors, this difference may be the result of their different pharmacokinetics, metabolisms or degradation products and active metabolites.Öğe Femur boyun kırığı nedeniyle Hemartroplasti uygulanan yaşlı hastalarda, erken mortalitenin öngörücüleri(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Tanoğlu, Oğuzhan; Arıcan, Gökhun; Özmeriç, Ahmet; Şahin, Özgür; İltar, Serkan; Alemdaroglu, BahadırAmaç: Kalça kırıkları tedavisinde uygulanan hemiartroplasti ile erken mobilizasyon ve iyi fonksiyonel sonuçlar elde edilmektedir. Güncel literatürde, kalça kırığı olan geriatrik hastalarda hemiartroplasti sonrası 30 günlük mortaliteye etki eden risk faktörlerini araştıran az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmamızda, geriatrik femur boyun kırıklarında hemiartroplasti uygulaması sonrası 30 günlük mortaliteye etki eden hasta ile ilişkili faktörler, ucuz, rutin olarak kullanılan ve kolayca ulaşılabilen biyokimyasal belirteçlerin incelenmesi amaçlanmıştır.Yöntemler: Çalışmamızda 169 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Yaş, vücut kitle indeksi, başvuru - ameliyat arası geçen süre, toplam yatış süreleri, komorbid hastalıklar, Amerikan Anestezi Derneği Skorları, kan transfüzyonu, antikoagülan ilaç kullanımı, albumin ve plazma replasmanları, ameliyat öncesi ve sonrası hemogram ve biyokimya testlerinin 30 günlük mortaliteye etkisi incelenmiştir.Bulgular: 30 günlük mortalite oranı %14,2 olarak bulunmuştur. Çoklu değişkenler analizi sonucunda; yaş (>80 yaş) (1.095 odds ratio, p = 0.029), Amerikan Anestezi Derneği Skoru (3.584 odds ratio, p = 0.007) ve ameliyat sonrası kreatinin değerleri (2.845 odds ratio, p = 0.001), geriatrik femur boyun kırıkları için uygulanan hemiartroplasti sonrası 30 günlük mortalitenin ana belirleyicileri olarak bulunmuştur.Sonuç: İleri yaş (>80 yaş), yüksek Amerikan Anestezi Derneği skorları (ASA skoru 3 veya 4) ve artmış ameliyat sonrası kreatinin değerleri, artmış 30 günlük mortalite riski ile ilişkili bulunmuştur.