2020 - Cilt 4 - Sayı 2

Bu koleksiyon için kalıcı URI

https://hdl.handle.net/20.500.12868/153

Listeleniyor 1 - 18 / 18

Comments on “Scientificity and H-Index.”
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Karahan, Ali Yavuz
Letter to Editor, Comments on “Scientificity and H-Index.”..............................................................................................................Letter to Editor, Comments on “Scientificity and H-Index.”..............................................................................................................Letter to Editor, Comments on “Scientificity and H-Index.”..............................................................................................................
Diploma mills
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Kanmodi, Kehinde
Letter to Editor:Diploma Mills.................................................................................................................................................................. Letter to Editor:Diploma Mills.................................................................................................................................................................Letter to Editor:Diploma Mills.................................................................................................................................................................
Management of the heparin induced thrombocytopenia in the course of acute myocardial infarction
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Çoner, Ali; Akıncı, Sinan; Akbay, Ertan
Heparin-induced thrombocytopenia (HIT) is a difficult clinical presentation to deal with and we know little about the management of these patients. Stopping of heparin is essential in treatment but some patients may need anticoagulation in the follow-up; however, we do not have enough data about the patients with a need of anticoagulant usage. We want to present a myocardial infarction patient who developed type I HIT after exposure to unfractionated heparin with a need of anticoagulation at the same time.
Mid to long term results of surgical fixation of mid-shaft clavicle fractures
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Kamacı, Saygın; Özdemir, Erdi; Gülcü, Anıl; Colosimo, Angelo
Aim: The aim of the study is to represent surgical and functional outcomes of plate fixation of mid-shaft clavicle fractures (MCF) via anatomical locking plate, in a large patient population including highly active patients. Methods: We retrospectively evaluated 94 patients surgically treated for MCF between May 1st 2011 and October 30th 2017. Patients with minimum one-year of follow-up were included to the study. The mean follow-up was 42 ± 27.7 months (12 to 83) months. All patients were followed up until radiological and clinical healing was achieved. All fractures were classified according to the OTA classification. Medical charts were retrospectively reviewed for demographic data, cause of injury, time to surgery, athletic activity, operative complications, radiographic and functional healing time. Constant score was applied to patients at final follow-up to evaluate functional outcomes. Results: The mean age at the time of injury was 31.4±15.4 (11 to 74) years. Ninety-one clavicles (96.8%) demonstrated radiologic and functional healing in a mean of 62 ± 33 days. The mean Constant score at the final follow-up was 91 ± 6.6 (76 to 100). The major underlying cause was sports related injuries (n=53, 56.3%) followed by motorcycle accidents (n=17,18.0%) and low falls (n=12, 12.7%). Forty-three patients (45.7%) were involved in regular athletic activity at least 3 times weekly. The overall complication rate was 19.1% (n=18). The most common complication was implant irritation in 11 patients (11.7%), 6 of which underwent implant removal surgery. The overall non-union rate was 3.2% (n=3). Conclusion: Operative treatment of displaced mid-shaft clavicle fractures with precontoured locking plate provides high union rates and satisfactory mid to long-term functional outcomes. However, one should consider the significant, potentially serious operative complications.
COVID-19: A current brief review
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Keşkek, Şakir; Erdoğan, Haluk
Coronavirus infection has become an important public health concern because of its increasing prevalence, serious complications and mortality. The previous pathogenic coronaviruses severe acute respiratory syndrome coronavirus (SARS-CoV) and Middle East respiratory syndrome coronavirus (MERS-CoV) were mortal virus infections in past 15 years. Today the current epidemic caused by a new coronavirus (SARS-COV-2) is called coronavirus disease of 2019 (COVID-19). The virus causes different illness, from upper respiratory tract infections like the common cold, to lower respiratory tract infections such as bronchitis, pneumonia, and SARS. The coronavirus can be transmitted through small infected droplets from a person with COVID-19 during coughs or exhales. Additionally, it can also be transmitted from contaminated environment or objects. A number of precautions to prevent transmission of COVID-19 have been applied to stop the current outbreak. There is no certain treatment of the disease but the studies on vaccines and treatment continue. In this review, we aimed to give a brief information about COVID-19.
COVID-19 salgını sırasında anksiyete, koruyucu davranışlar ve ilişkili faktörler: Kesitsel bir çalışma
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Kuru, Tacettin; Uymaz, Pelin
Amaç: Bu çalışmada COVİD-19 pandemisi sırasında Türk toplumunda anksiyete, kişisel koruyucu davranışlar ve ilişkili faktörleri incelemeyi amaçlanmıştır.Hastalar ve Yöntem: Örneklemimizi 18-75 yaş arası, okur-yazar, çalışmaya gönüllü 617 birey oluşturmuştur. Araştırma onamı, amacı ve sorular soft ortamda bireylere bir link vasıtasıyla ulaştırılmış ve formlar yine soft ortamda cevaplanan anketlerin iletilmesiyle toplanmıştır. Verilerin toplanmasında, araştırmacılar tarafından oluşturulan COVİD-19 ile ilgili soruları ve sosyo-demografik verileri içeren form ve Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri (STAI-Durumluk) kullanıldı.Bulgular: Çalışmada 617 gönülle değerlendirilmiştir. Çalışmaya katılanların %59.48 (367)’i kadın, %40.52 (250)’si erkekti. Katılımcıların % 30.79 (190)‘unda yüksek seviyede kaygı düzeyleri saptanmıştır. Başlıca gerçekleştirilen kişisel koruyucu davranış yüksek oranda elleri sık sık yıkama şeklindedir. (%84.76). İkinci sıklıkta ise insanlarla en az bir metre mesafe koyma davranışıdır. (%8.6). Katılımcıların %5.02 (31)’i maske takmakta, %1.62 (10) kişi ise hiçbir koruyucu önlem almamaktadır. Çalışmada erkeklerde (p=0.008), tanılanmış kronik hastalığı olanlarda (p=0.003), yaşlılarda (p<0.001) ve daha düşük eğitim düzeyi olanlarda (p<0.001) daha yüksek kaygı düzeyleri saptanmıştır. Kişisel koruyucu davranışlardan kaçınıcı davranış yüksek kaygı düzeyi ile ilişkili bulunmuştur. Sonuç: Çalışmamızın sonuçları, COVID-19 salgınının fiziksel sonuçlarına ek olarak, psikolojik sonuçların da dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Çalışmamızda bazı alt gruplarda kaygı riski daha yüksek belirlenmiştir. Profesyonel desteğe ihtiyaç duyan insanlar tanımlanmalı ve psikolojik destek planlanmalıdır.
Yüksek beta-2 mikroglobulin düzeyleri koroner yavaş akım fenomeni için öngördürücü olabilir
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Abacıoğlu, Özgeözcan; Kaplan, Mehmet
Amaç: Bu yazının amacı, daha önce ateroskleroz ile ilişkili olduğu saptanan bir protein olan ?-2 mikroglobulin (?-2M) plazma seviyeleri ile koroner yavaş akım varlığı arasındaki ilişkiyi incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Göğüs ağrısı ile kardiyoloji polikliniğine başvuran ve koroner anjiyografiye yönlendirilen 124 olgu incelendi. 66'sında normal koroner arterler, diğerlerinde koroner yavaş akım vardı. ?-2M seviyesini belirlemek için venöz kan örneklerinden elde edilen plazma numuneleri toplandı. Yavaş akım sınıflandırmasını değerlendirmek için TIMI kare sayısı (TFC) kullanıldı. Bulgular: Koroner yavaş akımlı hastalarda beta-2 mikroglobulin düzeyleri sağlıklı kontrollere göre (sırasıyla 2042.0 ± 660.2 ve 1692.7 ± 403.4 ng / mL) daha yüksekti ve fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p < 0.001 ). ?-2M düzeyleri TFC ile pozitif korelasyon gösterdi (r= 0.262, p = 0,003). Gruplar ?-2M, LDL ve total kolesterol açısından farklılık gösterse de, işlem karakteristik eğrisi (ROC) analizi, çalışma popülasyonumuzda koroner yavaş akım varlığını tahmin etmede LDL ve total kolesterole kıyasla ?-2M'nin daha güçlü öngörücü değerini göstermiştir (ROC eğrisinin altında kalan alan [AUC] 0.632, 0.581 ve 0.748; p=0.025, p=0.061 ve p<0.001 sırasıyla).Sonuç: Yüksek serum beta-2 mikroglobulin düzeyleri yavaş akım varlığını değerlendirmek için bir biyobelirteç olarak kullanılabilir.
Effects of paracetamol on vascular endothelial growth factor, sclerostin and FETUIN-A in the liver of rat fetuses
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Yılmaz, Seher; Göçmen, Yeşim; Tokpınar, Adem; Uçar, İlyas; Ateş, Şükrü; Avnioğlu, Seda; Nisari, Mehtap
Aim: Paracetamol is widely used by important societal groups such as pregnant women and the elderly. Paracetamol, taken in high doses especially during pregnancy, causes liver failure. The aim of our study is to investigate the effects of paracetamol, which is widely used during pregnancy, on the fetal liver. Methods: In our study, five groups of randomly selected rats from 10 Wistar Albino rats (n=2) were formed as control group, 50 mg / kg paracetamol group, 125 mg / kg paracetamol group, 250 mg / kg paracetamol group and 500 mg / kg paracetamol group. Paracetamol by gavage was given to pregnant rats in specified doses. Fetuses were taken by cesarean on the 20th day of pregnancy (10 fetuses were taken from each group). The fetus livers were then taken for biochemical analysis. Biochemically, vascular endothelial growth factor A (VEGF-A), FETU-A (FETUIN-A) (?2-heremans-schmid glikoprotein) and Sclerostin (SOST) values were examined.Results: In this study, changes in liver hepatocyte cells are seen as the dose of paracetamol increases. Regular increase is observed in VEGF-A and FETU-A. SOST increased at a dose of 250 mg / kg and decreased in the group of 500 mg / kg paracetamol. (p<0.05).Conclusions: As a result, it is seen that the use of high doses of paracetamol in pregnancy causes changes in the liver and many biochemical values on the fetus. We think that an overdosing of paracetamol, which is sold without prescription and used as an innocent analgesic during pregnancy, should be examined and this study will be a reference for other studies to be conducted.
Clinical and radiological features of traumatic orbital emphysema cases
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Aslan, Fatih; Öktem, Çağlar
Aim: In this study, we aimed to evaluate the clinical course and treatment requirements of orbital emphysema cases resulting from orbital trauma.Material and Method: We included the 112 orbits of 82 patients who had presented to the emergency service of our hospital between 2016 and 2019 in this retrospective study. The common feature was severe orbital trauma due to various causes and referrals to the ophthalmology department with a preliminary diagnosis of ocular or orbital damage. The orbital computerized tomography images were evaluated for orbital emphysema and a classification was performed according to the location of the air as preseptal, extraconal, intraconal and intraocular. Results: We included a total of 82 subjects consisting of 65 males and 17 females in the study. The mean age was 37.85 (3-78) years in general, 36.09 (3-78) years in the males, and 44.58 (15-78) years in the females. Emphysema was present in the preseptal area in 80 cases, the extraconal area in 26, and the intraconal area in 5 of the 112 orbits. Intraocular emphysema was detected in only a single case. The orbital compartment syndrome was not present in any of our cases.Conclusion: Orbital emphysema is a common condition in orbital trauma. It may be associated with the orbital compartment syndrome. Orbital emphysema after orbital trauma is usually a benign, self-limiting condition.
Are modified gartland type IV supracondylar humerus fractures different from Type III fractures? A retrospective clinical study
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Topak, Duran; Dere, İsmail; Doğar, Fatih; Kuşçu, Burak; Bilal, Ökkeş
Aim: The present study investigates whether surgical treatment of modified Gartland Type IV supracondylar humerus fracture is radiologically and clinically different from the treatment of Type III fractures. Methods: The medical charts of 197 patients who underwent surgical treatment for pediatric supracondylar humerus fracture in our clinic between 2012 and 2015 were retrospectively reviewed, and 76 patients humerus Gartland Type III and unstable Type IV fractures regardless of neurovascular injury (49 males, 27 females) were included in the study as randomize. The patients were divided into two groups as patients with modified Gartland Type III (n=36) and patients with Type IV fractures (n=40). The mean age of the patients was 5.88±3.29 (1-15) years, and the mean duration of follow-up was 19.80±4.83 (12-29) months. All patients underwent surgery within the first 24 hours and closed reduction was first attempted. Posterior open reduction was performed in patients with failed attempts of closed reduction. The functional and cosmetic outcomes of the patients were evaluated according to the Flynn criteria. The Baumann’s angle was measured on the X-rays obtained in the last control visit.Results: The comparison of functional outcomes between the two groups revealed that satisfactory outcomes were obtained in 97.3% of patients in the Type III fracture group and 87.5% of patients in the Type IV fracture group; however, the difference was not statistically significant (p=0.509). The comparison of cosmetic outcomes showed that satisfactory outcomes have been obtained in 100% and 97.5% of the patients, and no significant difference was found between the two groups (p=0.495). There was no statistically significant difference between the two groups in terms of the need for open surgery, nerve injury, and Baumann’s angle (p=0.776, p=0.108, p=0.069, respectively).Conclusion: Modified Gartland Type IV pediatric supracondylar humerus fractures can be treated successfully just like Type III fractures with anatomical reduction, stable fixation and early initiation of joint movements.
Can portal vein pulsatility index be used as predictive parameter with hepatic artery resistive index for liver fibrosis in nonalcoholic hepatosteatosis?
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Dilek, Okan; Kaya, Ömer
Aim: Nonalcoholic fatty liver disease (NAFLD) is a clinical entity with a broad spectrum of isolated liver steatosis, steatohepatitis and even cirrhosis. In the development of hepatitis or cirrhosis, flow changes in the hepatic artery and portal vein may be detected. The aim of this study was to investigate the significance of the changes in hemodynamic findings according to the steatosis grade in patients with nonalcoholic hepatosteatosis. Materials and Methods: the study was performed with B-mode and Doppler ultrasonographic (US) measurements of patients who applied to the radiology department for abdominal ultrasonography examination between February and September 2018. Hepatic artery resistive index (HARI) and portal vein pulsatility index (PVPI) were evaluated. Thirty patients without steatosis and 30 patients from each 3 hepatosteatosis grade were included into the study. As the criteria for inclusion of patients in the study, there was no history of additional disease. p<0.05 values were considered statistically significant. Results: HARI was significantly lower in grade 3 steatosis than the control group, grade 1 and 2 steatosis (p<0.05). In grade 3 steatosis, portale vein diameter was significantly wider than the control group, grade 1 and 2 steatosis (p<0.05). PVPI was significantly lower in grade 2 steatosis than the control group and grade 1 steatosis (p<0.05). Significant hemodynamic changes were detected in the hepatic artery and portal vein when compared with control and patients groups. Conclusion: The evaluation of PVPI is considered as a noninvasive valuable method as if HARI in the evaluation of liver parenchymal damage in NAFLD.
Ratlarda böbrek iskemi-reperfüzyon hasarında proflaktik kalsiyum dobesilatın etkinliği
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Akkoç, Ali; Metin, Ahmet
Amaç: Çalışmamızda, antioksidan ve antienflamatuvar özellikleri olduğu bilinen, kalsiyum dobesilatın deneysel böbrek iskemi-reperfüzyon hasarı (IRI) üzerindeki koruyucu etkisini araştırmayı amaçladık.Yöntemler: 24 adet erkek Wistar-Albino rat üç gruba ayrıldı; sham grubu (grup 1), iskemi-reperfüzyon grubu (grup 2) ve tedavi grubu (grup 3). İskemi-reperfüzyon işlemi öncesi Grup 3’e 10 gün boyunca 100 mg/kg/gün kalsiyum dobesilat gavaj yolu ile verildi. Sham grubu haricindeki gruplara 45 dakika iskemi ve 24 saat reperfüzyon uygulandı. Plazma üre ve kreatinin düzeyleri, eritrosit süperoksit dismutaz ve glutatyon peroksidaz enzim aktivite düzeyleri çalışıldı. Ayrıca böbrek dokusundaki iskemi-reperfüzyon hasırına ait olabilecek histopatolojik değişiklikler incelendi.Bulgular: Grup 2’de ortanca glutatyon peroksidaz ve süperoksit dismutaz enzim düzeyleri Grup 1 ve Grup 3’den daha yüksekti, ancak istatistiksel anlamlı değildi. Grup 3’de kreatinin düzeyleri Grup 1 ve Grup 2’den istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşüktü. Ortanca üre değerleri Grup 3’de Grup 1 ve Grup 2’den daha düşüktü ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi. Histopatolojik incelemede; kontrol grubu ile kıyaslandığında tedavi grubunda, hücre nekrozu, tübüler epitelyal hücre düzleşmesi, sitoplazmik vakuolizasyon, tübüler lümen obstrüksiyonu ve kronik inflamasyon gibi iskemi-reperfüzyon hasarının göstergesi olan bu parametrelerin istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az olduğu gözlendi. Sonuç: Çalışmamız, proflaktik kalsiyum dobesilatın böbrek iskemi-reperfüzyon hasarında koruyucu etkilerinin olduğunu göstermiştir.
Echocardiographic evaluation may provide more accurate patient selection for polysomnography in patients with obstructive sleep apnea: Predicting the severity of disease by echocardiography
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Demirci, Deniz; Demirci, Duyguersan; Selçuk, Ömer Tarık
Aim: Obstructive sleep apnea (OSA) may influence the cardiac function by several mechanisms. The aim of the present study was to evaluate the impact of OSA on left and right cardiac function and determine the echocardiographic parameters which can help to predict the severity of OSA. Methods: In this cross-sectional analysis, 60 patients with suspected OSA were evaluated with transthoracic echocardiography before polysomnography between January and June 2017. On the basis of apnea-hypopnea index (AHI), the patients were classified into non-severe (AHI<30) (n = 30) and severe (AHI?30) OSA (n = 30). The correlation between echocardiographic parameters and the apnea-hypopnea index (AHI) / Epworth Sleepiness Scale (ESS) was assessed.Results: Regarding left ventricular (LV) echocardiographic parameters: left ventricular outflow (LVOT) proximal diameter, left ventricular mass index, posterior wall enddiastolic diameter (PWEDD) and interventricular septum enddiastolic diameter (IVSEDD) were significantly higher in severe OSA patients. With respect to right ventricular (RV) functional parameters: RV fractional area change (RVFAC) and myocardial performance index (MPI) values were significantly higher in severe OSA patients. We found significant positive correlations between AHI and LVOT proximal diameter, IVSEDD, RVMPI, RV E and A velocities, body mass index, neck circumference and ESS. By using the model created with ‘PWEDD, LVOT diameter and RV A velocity’ we were able to predict most of the patients’ group correctly before polysomnography.Conclusion: We conclude that we can predict the severity of the disease in patients with suspected OSA by using echocardiography.
Retrospective comparison of the efficiency of sperm preparation methods in intrauterine insemination in unexplained infertility cases
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Yaylalı, Aslı
Aim: To compare the effects on pregnancy rates of the sperm preparation methods used in intrauterine insemination (IUI) treatment in couples diagnosed with unexplained infertility.Method: The study included 112 couples who presented at the Assisted Reproductive Techniques Clinic with no gynaecological problem observed in the female and semen analysis in the male showing features suitable for insemination, who were then diagnosed with unexplained infertility. The patients were evaluated in three groups according to the sperm preparation methods as Group 1 (Swim-Up), Group II (Gradient) and Group III (Microchip). The results were analyzed statistically and discussed in light of the relevant literature. Results: No statistically significant difference was determined between the groups in respect to the age of the couples, duration of infertility, female basal FSH values, number of dominant follicles formed with ovulation induction, endometrium thickness during IUI, total number of motile sperm before sperm preparation, ratio of sperm with normal morphology (Kruger), motility rate after sperm preparation, and number of inseminated sperm (p>0.05 for all). The mean number of IUI attempts was 3.68 in the Microchip group, 1.86 in the Swim-Up group and 1.82 in the Gradient group. A statistically significantly higher number of IUI attempts was made in the Microchip group than in the other groups (p<0.01). In the comparison of the pregnancy rates, the highest rate of 22.73% was determined in the Microchip group, followed by 17.39% in the Gradient group and 15.91% in the Swim-Up group, with no statistically significant difference determined between the groups (p=0.064). Conclusion: Although there was no apparent difference in success between the two methods most frequently used in sperm preparation in IUI cycles (Swim-Up, Gradient), the method of sperm selection with Microchip, which is being increasingly used, seems to be a promising alternative. There is a need for further
Femur başı epifiz kayması tanılı hastalarda klinik ve radyolojik sonuçların yürüme analizi ile korelasyonu
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Üçpunar, Hanifi; Beng, Kubilay; Aydil, Sebahat; Yıldırım, Timur; Yağmurlu, Mehmet; Bayhan, Avni İlhan
Amaç: Bu çalışmanın amacı femur başı epifiz kayması (FBEK) nedeniyle opere edilen hastalarda yürüme analizi ile klinik ve radyolojik sonuçların korelasyonunu değerlendirmekti. Hastalar ve Yöntem: Bu çalışmaya ortalama takibi 3.3 ± 1.4 yıl olan tek taraflı FBEK tanısıyla opere edilen 31 hasta dahil edildi. Klinik değerlendirme Harris kalça skoru (HKS) ve Pediatrik Veri Toplama Aracı (PVTA) skoru ile yapıldı. Radyolojik değerlendirme için kayma açısı, alpha alçısı, lateral femur başı oranı, artikulotrokanterik mesafe (ATM), ön-arka planda femur başı oranı, anterior baş-boyun offset oranı ve boyun şaft açısı ölçümü yapıldı. Yaş eşleşmeli 20 sağlıklı bireyden kontrol grubu oluşturuldu. Bulgular: PVTA transfer ve temel mobilite alt ölçeği; pelvis tilt eklem hareket açıklığı (EHA) (r = ?0.7, p <0.001), ayak ilerleme açısı EHA (r =?0.4, p=0.02) ve ortalama omurga tilti (r=?0.6, p<0.001) ile anlamlı korelasyon gösterdi. Ayrıca ayak ilerleme açısı ile HKS (r=?0.5, p<0.001) ve PVTA ağrı/konfor alt ölçeği anlamlı korelasyon gösterdi (r=?0.5, p=0.015). Lateral femur başı oranı ile ortalama kalça fleksiyonu (r=?0.5, p<0.001), pelvik tilti (r=?0.4, p=0.04) ve ortalama omurga tilti (r=0.6, p<0.001) koreleydi. ATM ile ortalama kalça iç rotasyonu (r=0.5, p=0.03) ve ortalama ayak bileği ekstansiyonu (r=?0.4, p=0.03) koreleydi. Alfa açısı, Ön-arka femur başı oranı ve anterior baş boyun ofsetinin kinematik değerlerle korelasyonu gösterilemedi. Sonuç: FBEK nedeniyle opere edilen hastalarda klinik skorlar çoğunlukla pelvik tilt EHA, ayak ilerleme açısı ve omurga tilti ile korelasyon gösterirken, radyolojik sonuçlardan lateral femur başı oranı ve ATM’nin yürüme fonksiyonu ile ilişkili olduğu anlaşılmıştır.
Son dönem böbrek yetmezliği hastalarında serum Kreatin Kinaz (Ck) düzeyi malnutrisyon parametresi olabilir mi?
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Peker, Ahmet; Akar, Harun; Tanrısev, Mehmet
Amaç: Bu çalışmanın amacı; Son Dönem Böbrek Yetmezliği (SDBY) nedeniyle hemodiyaliz (HD) ve periton diyalizi (PD) tedavisi alan hastalarda serum CK düzeyleri ile malnutrisyon parametreleri arasındaki ilişkiyi incelemektir.Gereç ve Yöntem: Prospektif olarak yürütülen bu çalışmada, Türkiye’ nin Ege bölgesinde hizmet veren bir hastanede SDBY nedeniyle HD tedavisi alan 60 hasta ve PD tedavisi alan 30 hasta değerlendirildi. Hastaların serum CK düzeyi ile Mini Nutrisyonel Değerlendirme Testi (MND)’ nden aldıkları puanlar, albumin ve C-Reaktif Protein (CRP) gibi biokimyasal parametreler, arteriyel kan gazı değerleri, KT/V oranı, Biyoelektriksel İmpedans Analiz (BİA) yöntemiyle bakılan total vücut suyu, kas kütlesi, vücut kitle indeksi (VKİ) yağsız vücut kütlesi ve VYO (vücut yağ oranı) gibi değişkenler arasındaki ilişki incelendi.Bulgular: HD ve PD hastalarında CK düzeyleri ile yaş, diyaliz süresi ve Ca değerleri arasında ilişki saptanmadı (p>0,05). HD ve PD hastalarının CK düzeyleri ve MND puanları ile BİA parametrelerinden yağsız vücut kütlesi, vücut kas kütlesi ve VKİ değerleri arasında pozitif yönde, TVS değerleri arasında negatif ilişki saptandı (p<0,001).Sonuç: SDBY hastalarında serum CK düzeyinin, beslenme bozukluğu ve sarkopeninin belirlenmesi ve takibinde kullanılan diğer parametreler ile uyumlu olduğu görülmektedir.
Femoral hernide risk faktörleri ve cerrahi tedavi yöntemleri
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Tosun, Salih; Aydemir, Muhammet Ali; Leblebici, Metin; Ekinci, Özgür; Yener, Oktay; Alimoğlu, Orhan
Amaç: Femoral fıtıklar sağ kasıkta ve kadınlarda daha sık görülürler. Daha az komplikasyon ve yatış süresi sebebiyle femoral fıtık olgularında teşhis sonrası erken elektif fıtık cerrahisi en uygun seçenektir. Bu çalışmada femoral fıtık nedeniyle acil ya da elektif erken ameliyat edilen hastalarda klinik sonuçlara etki eden faktörleri araştırdık Gereç ve yöntemler: Bu retrospektif çalışmada Ocak 2017-Ocak 2020 tarihleri arasında ameliyat edilen femoral fıtıklar incelendi. Hastalara rutin pre-op görüntüleme yöntemleri kullanılmamakla beraber klinik şüphe varlığında ultrasonografi (USG) uygulandı. Bulgular: 3 yıllık süre içinde 38 femoral fıtık hastası ameliyat edildi. Ameliyat tipi olarak 30 hastaya yamalı onarım, 8 hastaya yamasız onarım uygulandı. Elektif olarak ameliyat edilen 28 hastanın, 23’ü kadın 5’i erkekti. Hastaların 17’si sağ 11’i sol femoral fıtıktı. Acil olarak ameliyat edilen 10 hastanın 6’sı kadın, 4’ü erkekti. Hastaların 7’si sağ 3’ü sol femoral fıtıktı. Hastaların post-operatif ortalama hastane yatış süresi 143 saatti. Hastaların 3’üne strangülasyon nedeniyle bağırsak rezeksiyonu uygulandı. Sonuç: Femoral fıtıklar kadınlarda ve özellikle sağ kasıkta daha sık saptanmış; acil uygulanan femoral fıtık cerrahisi daha fazla bağırsak rezeksiyonu ve uzun hasta yatış sürelerine yol açmıştır. Özellikle kadınlarda USG’nin fizik muayene ile birlikte uygulanması gözden kaçabilecek femoral fıtıkların teşhis oranlarını artıracağını düşünmekteyiz. Ayrıca preoperatif femoral fıtığın teşhisinin, doğru ameliyat tekniği seçimiyle nüks oranlarını da düşüreceğini düşünmekteyiz.
Gri literatür nedir ve nasıl aranır?
(Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, 2020) Çalış, Hasan; Aslan, Ahmet
Gri literatür terimi, ticari amaçlı basım şirketleri tarafından kontrol edilmeyen, kitap ya da dergilerde yayımlanmamış, basılı ya da elektronik formattaki akademik çalışmaların oluşturduğu literatür olarak tanımlanır. Birçok sistematik derleme ve metaanalizi, gri literatür kaynaklarını ve İngilizce dışındaki dillerde yayınlanan çalışmaları içermez. Bunların dahil edilmesi kesinliği artırır ve sistematik hataları azaltabilir. Gri literatürün bilimsel çalışmalar yaparken kaynaklar arasında taramaya katılması, kanıta dayalı sonuçlar elde etmek açısından çok önemlidir. Acta Medica Alanya dergisi özellikle derleme ve editöryal yazılarında gri literatüre yer vermekte ve araştırma yazılarında Türkçe dahil Ülkemiz kaynaklı makalelere atıfta bulunmayı desteklemektedir.

Güncel Gönderiler